18 Kasım 2015 Çarşamba

Hücre Hattının Dondurulması


 Amaç
 Kullanılan hücreler, yapılan çalışmada duyulan ihtiyaçtan daha fazla sayıda çoğalıyor veya yapılan çalışma bitmiş ya da ara verilecek ise uygun koşullarda dondurularak saklanabilir. Hücrelerin dondurulması, hücrelerin yeniden çözüldüğünde canlılıklarının iyi olması için çok dikkat edilmesi gereken bir işlemdir.


Malzemeler                                    Stok konsantrasyon      Final konsantrasyonu       100ml ortam
Besi ortamı (RPMI1640,                                                                %70                             0.7 mL
DMEM, DMEM/F12 1:1
, MEM) 

Fetal bovin serum (FBS)                                                                 %20                            0.2 mL

DMSO veya gliserol                                                                        %10                            0.1 mL

Toplam                                                                                                                                   1 mL



Uygulama Basamakları
1. Su banyosu 370 C’ye ısıtılır.
2. Hücre besi ortamı ve serum su banyosunda 370 C’ye ısıtılır.
3. ‘Hücre Pasajlanması’ protokolünde belirtildiği şekilde hücre pelleti elde edilir.
4. Hücre pelleti, 1 mL dondurma ortamı içinde süspande edilir ve ‘cryovial’ adı verilen tüplere konulur (Hücre süspansiyonunda 2-4 x106 hücre/ml olması, yeniden çözüldüğünde hücre canlılığının iyi olması açısından önemlidir).
5. Hücrelerin bulunduğu tüpler dondurma kabına konulur ve –80ºC’de bir gece bekletilir.
6. Ertesi gün sıvı azot tankına transfer edilir.



Kaynaklar
 1. Freshney, RI, 2000. Culture of Animal Cells: A Manual of Basic Technique, 3rd edition; Wiley-Liss, New York.
 2. Davis, JM, 2002. Basic Cell Culture, 2nd edition; IRL, Oxford.
 3. Bonifacino, JS, Dasso, M, Harford, JB, Lippincott-Schwartz, J, and Yamada, KM, 2000. Current Protocols in Cell Biology, Wiley, New York.




16 Kasım 2015 Pazartesi

Bilim İnsanlarının Yeniden Doğuş ile İlgili Çalışmaları

 Bilim insanlarının geçmişte yaşayan canlı türlerini geri getirme çabaları var ya çok ilginç, yani gen haritası çıkartılıyor sonra deniyor ki efendim bu nesli tükenen canlı geri gelebilir, mesela 60 bin yıllık mamut buldular tabi buzullarda olduğu için DNA bozulmamış, O DNA'yı kullanarak embriyo üretip sonra da bu embriyoyu bir filin rahmine yerleştireceklermiş. Hatta diyorlar ki neandertaller neden geri gelmesin diyorlar.


 Bilim adamları uçmuş ya insanın aklına şu geliyor bütün ölen insanlar yeniden doğabilir mi?
 Konuyla ilgili güzel bir site keşfettim: http://www.alcor.org/ araştırılmasını tavsiye ederim.
şimdilik hoşçakalın....

15 Kasım 2015 Pazar

Reenkarnasyon Nedir? ( Reincarnation)

Her insanın ölümsüz olma fikri vardır.İnsanlık varoluştan itibaren sebebi bilinmeyen bir dürtüyle ölümsüzlük aranmıştır. Ölüm her şeyin sonu mudur? İşte materyalist düşünce ile spiritüalist düşünce burada karşı karşıya geliyor. Her şeyin Mezarda son bulduğunu iddia eden materyalist görüşe karşı, ruhun ölümden sonra farklı bedenlerde dünyaya tekrar dönüşünün olabileceğini savunan spritüel görüş çağlar boyu mücadele veriyor. Spritüal görüşe göre, reenkarnasyon tekrar ete girmek, tekrar bedenleşmek, tekrar doğmak demektir.

Özellikle Hindu dinin temelini oluşturan Reenkarnasyon, ölenlerin ruhları evrimlerini tamamlayıncaya kadar, dünyaya defalarca gidip geleceğini anlatır. Bedeni kabuk olarak kabul eden ruhlar, dünyaya her gelişlerinde değişik kabuğa bürünürler.
şimdilik bu kadar...

12 Kasım 2015 Perşembe

Tekrardan Dirilme Çabaları

Uzmanlar, hastanın kanını boşaltıp yerine tuzlu soğuk su enjekte etme yoluyla insanları ölümün eşiğinden hayata döndüren bir yöntem üzerinde çalışıyor.
“Vücut ısınız 10 santigrat derece, beyin fonksiyonlarınız durmuş, kanınız akıtılmış ve kalbiniz durmuşsa, herkes bunu ölüm olarak tanımlama konusunda hemfikir olacaktır,” diyor Arizona Üniversitesi’nden Peter Rhee. “Ama sizi yine de hayata döndürebiliriz,” diye devam ediyor.
Rhee doğru söylüyor. Maryland Üniversitesi’nden Samuel Tisherman ile birlikte, bedenin saatlerce ‘gecikmeli canlandırma’ adı verilen durumda kalmasının mümkün olduğunu gösterdiler. Bugüne kadar sadece hayvanlar üzerinde denenmiş olan bu uygulama, vücuttan kanın boşatılmasını ve vücut ısısının 20 santigrat derece düşürülmesini gerektiriyor.
Yaralanma hali giderildikten sonra kan geri pompalanıyor ve vücut ısısı yavaş yavaş yükseltiliyor. “Kan geri pompalandığında vücut hemen pembeleşiyor,” diyor Rhee. Vücut ısısı belli bir dereceye ulaştığında kalp kendiliğinden çalışmaya başlıyor. “Çok ilginç bir şekilde, 30 derecede kalp birdenbire tek tek atmaya başlıyor; ısı yükseldikçe kalp atışı da kendiliğinden artıyor,” diyor. Bu işlemden geçen hayvanlar uyandığında pek yan etki görülmeden ertesi gün normale dönüyor.
Bir süre önce Tisherman’ın, bu tekniğin Pennsylvania’da kurşun yarası almış insanlar üzerinde deneneceğini açıklaması bütün dünyada yankı yaratmıştı. Yani yaralanma sonucu kalp atışları duran bu hastalar için bu uygulama son şansları olacaktı.



Tisherman kamuoyunun bu tekniği bilim-kurgu olarak algılamasını istemiyor. Ancak Rhee bu çalışmanın böylesi bir deneyin başlangıcı olabileceği görüşünde.
New York Devlet Üniversitesi’nden Sam Parnia bu konuda şunları söylüyor: “Hepimiz ölümün mutlak bir an olduğu düşüncesiyle yetiştirildik; ölünce artık geri dönüşünüz yok gibi. Bu bir zamanlar doğruydu, ama şimdi kalp masajının keşfinden bu yana şunu anladık ki öldükten saatler sonra bile vücudunuzdaki hücreler ‘ölü’ hale gelmiyor hemen… Kadavra olduktan sonra bile hala hayata döndürülebilirsiniz yani.”

Belirsiz çizgi

Tisherman artık ölümü, tanımın sübjektif olduğunun farkında olmakla beraber, doktorların kalp masajından umut kestikleri an olarak değerlendiriyor. Geçen Aralık ayında Resuscitation adlı dergide yayımlanan bir makale çalkantı yaratmıştı. Makalede, hastanelerin acil servislerinde çalışan doktorlar arasında yapılan bir ankette, bu doktorların %50’sinin, ‘Lazarus olgusu’ olarak adlandırılan ve artık umut kesilen bazı hastalarda kalbin kendi kendine yeniden çalışmaya başlamasına tanık oldukları belirtiliyordu.
Kalbi yeniden çalıştırmak işin sadece başlangıcı; kalp durması ardından görülen oksijen yetersizliği, başta beyin olmak üzere hayati organlarda ciddi hasara yol açabiliyor. Tisherman, oksijensiz geçen her dakikada bu organlar yavaş yavaş ölmeye başlıyor,” diyor.
Tisherman’ın öğretmeni ve 1960’larda geliştirdiği kalp masajı tekniğiyle ölüm algısının değişmesine yol açan bir bilim adamı olan Peter Safar bu soruna da bir çözüm getirmiş: Buz parçalarıyla vücut ısısını 33 dereceye kadar düşürüp hücrelerin daha yavaş çalışmasını sağlayarak oksijen eksikliğinin yol açacağı hasarı asgariye indirmek.



Kalbi yeniden çalıştırılmak için uğraşılırken, kan dolaşımını ve oksijen pompalama görevini üstlenen makinelerle birlikte bu uygulama da kalp durması ve beyin ölümü vakaları açısından yeni bir fırsat yarattı.
Bir süre önce Texas’taki bir hastanede 40 yaşındaki bir adamın üç buçuk saat süren kalp masajı boyunca zihni melekelerini yitirmeden hayatta kaldığı bildirilmişti. Ancak doktorların bu kadar uzun süre kalp masajına devam etmesini sağlayan motivasyon unsuru, kalp masajı sırasında hastanın bilincinin geri gelmesi ve konuşmaya başlaması olmuş. Buna şahit olan doktorlar daha önce böyle bir vakayla karşılaşmadıklarını belirtiyor.

Zaman kazanmak

Kalp durmasına travma sonucu yaralanma (kurşun yarası ya da araba kazası) durumu da eşlik ediyorsa hayata döndürme işlemlerini bu kadar uzun süreli uygulamak şu an için mümkün değil. Bugün açısından cerrahların yapabileceği en iyi şey, kol ve bacaklara giden atardamarları tıkadıktan sonra göğsü açıp kalp masajı yaparak yaralar dikilinceye kadar beyne birazcık kan akışını sağlamak. Bu durumda hayatta kalma oranı yüzde 10’dan daha az.
Bu nedenle Tisherman, vücut ısısını 10-15 dereceye kadar düşürerek doktorlara ameliyat için birkaç saat daha kazandırmak istiyor. Bu ölçüde vücut soğutma işlemi bugün de bazı kalp ameliyatlarında uygulanıyor. Tisherman’ın projesinde ise bu işlem ilk kez hastaneye ‘ölü’ olarak gelen kişilere uygulanıp kişi yeniden hayata döndürülmeye çalışılacak. Ölüm nedeniyle metabolizma durmuş olduğundan ve hücreleri canlı tutmak için kan gerekmediğinden vücuttaki kan boşaltılıyor ve vücudun hızlı bir şekilde soğuması için yerine tuzlu soğuk su dolduruluyor. Bu vücudu soğutmanın en hızlı yolu olarak biliniyor.



Tisherman, Rhee ve başka bilim insanlarıyla 20 yıllık bir çalışma sonucunda bu uygulamanın güvenli ve etkili olduğunu kantlayacak verileri toplamış. Deneylerin birçoğunda ölümcül yara almış domuzlar kullanılmış. Hayvanlar gerektiği kadar hızlı bir şekilde soğutulabilmişse, ki bu vücut ısısını dakikada 2 derece düşürmek demek, yüzde 90’dan fazlası, bir saatlik işlemin ardından vücutlarına kan geri pompalandığında yeniden canlanmış. Bu hayvanlar üzerinde yapılan testler, beyin aktivitelerinde de herhangi bir hasar oluşmadığını ve hafıza kaybı ortaya çıkmadığını göstermiş.

İnsan üzerinde deneme

Bu uygulamanın insanlar üzerinde denenmesi için izin almak kolay olmamış elbette. Ama bu yıl Tisherman’a Pennsylvania eyaletindeki Pittsburgh kentinde silahla yaralanmış hastalar üzerinde pilot deneme yapması için izin verilmiş. Baltimore ve Tuscon’da da deneme hazırlıkları yapılıyor.
Bütün tıbbi araştırmalarda olduğu gibi bunda da hayvanlar üzerindeki deneylerden insana geçiş bazı zorluklar içeriyor. Örneğin hayvanlara ameliyat sonrası kendi kanları verilmiş; insanlara ise kan bankalarında haftalarca beklemiş kanlar nakledilecek. Ayrıca hayvanlar anestezi altında yaralanırken, ateşli silahla yaralanmış insanlar normal haldeyken bu yarayı almış olacağı için vücudun bu travmaya vereceği tepki farklı olabilir. Fakat Tisherman iyimser bakıyor. “Domuzlar ve köpekler kanama halinde insana benzer tepki veriyor,” diyor.
Diğer doktorlar ise gelişmeleri ilgiyle izliyor. Bir doktor, beyni korumak için vücudu alışılagelmiş uygulamadan çok daha fazla soğutmak gerektiğini birçok kişinin bildiğini, ama uygulamadan korkulduğunu belirtiyor.
Denemeler başarılı olursa Tisherman bu işlemleri farklı travmalarda da kullanmak istiyor. İlk denemede kurşunla yaralanmış olanların seçilmesinin nedeni, kan kaybı kaynağının kolay bulunması. Ancak bir gün bu işlemin araba kazalarındaki yaralanmalarda görülen iç kanamalarda, kalp krizi ve daha başka hastalıklarda da uygulanması ümit ediliyor.
Bu makalenin  aslını BBC Future'da okuyabilirsiniz.

Medisatyon


                         Moğolistan’ın Songinakhairkhan eyaletinde meditasyon yapan keşişin mumyalaşmış kalıntılarının kara borsada satılmak üzereyken bulunduğu öğrenilirken, bazı uzmanlar aslında ölmediğini ve Buda olmaya çok yakın olduğunu iddia etti.


200 yıllık olduğu düşünülen mükemmel şekilde korunmuş kalıntıların adli tıp araştırmaları hala devam ediyor. Bir uzman ise mumyanın aslında hala çok derin meditasyonda olduğu ve “tukdam” denilen çok nadir ve özel bir ruhsal evrede olduğu konusunda ısrar etti. Bu da mumyanın ölmediği ve gerçek bir Buda olmaktan bir adım uzakta olduğu anlamına geliyor.





Bu arada mumyanın keşfi üzerine yeni detaylar ortaya çıkıyor. Polis, mumyanın ülkenin Kobdsk bölgesindeki bir mağaradan çalındığını ve satılmak üzereyken bulunduğunu açıkladı. İsmi Enthor olduğu açıklanan bir adam mumyayı Ulaanbaatar’daki evinde saklamış, ve kara borsada fahiş bir fiyata satmak üzereymiş. Yerel medya 45 yaşındaki Enthor’un mumyayı ülkeden kaçırmayı planladığını duyurdu.
Mumyalaşmış keşişin artık yasadışı olan ve aydınlanmaya ulaşmak için yapılan kendini mumyalama işlemini yaptığı düşünülüyor. Bu işlem beslenmeyi sınırlamayı ve hastalıktan korunmak için toksik kimyasallar tüketmeyi kapsıyor. Ünlü bir Budist keşiş ve aynı zamanda Dalay Lama’nın doktorlarından olan doktor Barry Kerzin, nadiren başarılı olan bu uygulamanın sonunda ise kişinin Buda olacağını söyledi.
Ulaanbaatar Üniversitesi’nde Moğolistan Budist Sanatı Enstitüsü kurucusu ve profesörü Ganhugiyn Purevbata, “Lama meditasyon yapıyor ve lotus pozisyonunda oturuyor. Sol eli açık ve sağ eli de Sutra öğütlerini sembolize ediyor. Bu da Budist lamaların eski geleneklerine göre Lama’nın ölmediğini ama derin meditasyonda olduğunu gösteren bir işarettir” dedi.
Doktor Barry Kerzin, daha önce tukdam evresindeki bazı meditasyon yapan insanlarla ilgilenme ayrıcalığına sahip olduğunu söyledi. “Eğer kişi bu evrede 3 haftadan fazla kalabilirse – ki bu nadiren olur – bedeni gitgide küçülür ve geriye sadece saçları, tırnakları ve kıyafetleri kalır. Bu durumda genelde keşişin yanında yaşayan insanlar gökyüzünde biraç gün parlayan bir gökkuşağı görürler. Bu da keşişin bir “gökkuşağı bedeni” bulduğu anlamına gelir. Bu evre Buda evresine en yakın olandır. Eğer keşiş bu evrede kalmayı da başarırsa bir Buda olabilir.” diyor Kerzin.

İlk görüşler mumyanın Lama Dashi-Dorzho Itigilov’un öğretmenlerinden olabileceği yönündeydi. 1852’de doğan Dashi-Dorzho Itigilov, Tibet Budist geleneğinden bir Lama’ydı. Itigilov 1927’de ölmesine rağmen, kendi vasiyetine göre tabutu tekrar açıldığında bedeninin fiziksel olarak bozulmadığı fark edilmişti. 2002’de bedeni inceleyen keşişler, bilim insanları ve patologlar İtigilov’un vücudunun sadece 36 saattir ölmüş olan bir insanla aynı derecede bozulduğunu açıkladı. Keşişler ve bazı inananlar İtigilov’u nirvana benzeri bir evrede ve  hala yaşayan biri olarak görüyor. İtigilov’un bedeni dışarıda ve insanların erişimi olan bir yerde, belli bir sıcaklık ya da nem rejimine bağlı olmadan tutuluyor.

11 Kasım 2015 Çarşamba

Dondurulmuş 230 ölü dirilmeyi bekliyor…

Dondurulmuş 230 ölü dirilmeyi bekliyor…

Buz içinde 230 ölü dirilmeyi bekliyor…

Tüm dünyadan 230 cansız vücut, içi sıvı nitrojen dolu büyük metal silindirler içerisinde, eksi 196 derecede, tıbbın ilerleyip kendilerini yeniden dirilteceği günü bekliyor. Türkiye'den ise 1 kişi var...
ABD'de Oakland City'de yaşayan 71 yaşındaki psikiyatr Dr. Eugene Donovan, yakalandığı yemek borusu kanserinden kurtulamayacağı kesinleşince dondurulmaya karar verdi. Zaten hepölümsüzlük peşinde olan, hayalci biriydi.
Eugene'in 10 Mart 1989'da Eugene iyice zayıf düşmüş, durumu daha da ağırlaşmıştı. Artık ölmeye hazırdı. Hatta hâlâ yaşadığına öfkeleniyordu. Sonunda 21 Mart 1989 sabahı öldü. Hemen işlemlere başlandı. Kanı damarlardan boşaltıldı. Ardından damarlar basınçlı steril suyla temizlendi. Eugene yalnızca başının dondurulmasını isteyenlerdendi.
O, bir gün tek bir hücreden bir insanın yaratılacağına, bilimin bu kadar ilerleyeceğine inanıyordu. Operasyonun en önemli aşaması nöroizolasyon aşamasıydı. Eugene'i hedefe götürecek olan bu aşamaydı. Bedeni ise geri gönderilip yakıldı.
Dünyada dondurulan ilk kişi 73 yaşında akciğer kanserinden ölen Amerikalı psikolog James Bedford'dı. Dr. Paul Segal'in 1992'de American Cryonics Society'nin sponsorluğunda California Oniversitesi'nde yaptığı şu meşhur deney bazı gerçekleri ortaya çıkarmıştı.
Dr. Segal, beagle cinsi sevimli köpeği Miles'ı dondurup tekrar diriltmeyi başarmış ve bu deney cryonicsist bilim insanları için o günden beri büyük bir ispat olarak sayılıyor. Miles kanı çekildikten sonra dondurularak öldürülmüş, 70 dakikalık klinik ölümün ardından kanı tekrar damarlarına enjekte edilerek oda sıcaklığına geri getirilmişti.
Üç buçuk yaşındaki köpek hayata geri döndüğünde tüm karakteristik özelliklerini olduğu gibi taşıyordu, alışkanlıkları ve huyları değişmemişti. Bu, dondurulan insanların bir gün yeniden canlandırıldığında hafızalarının yerinde olacağına ispat olarak gösteriliyor.
İnsan bedeni, önlem alınmadan dondurulursa buz kristalleri hücrelerin çevresini sarıyor ve su kaybına sebep oluyor. Gerilen hücre zarı yırtılıyor ve hücre parçalanıyor. Bunu engellemek için gliserol gibi donmayan kimyasallar kullanılıyor.
Ölü beden önce buz kalıplarıyla soğutuluyor ve göğüs kafesi açılarak vücuttaki kan damarlardan çekiliyor. Yerine eksi 50 derecede gliserol enjekte ediliyor. Vücuda yayılımı sağlanan solüsyon vücut ısısının da eksi 50 dereceye düşmesini sağlıyor.
Tüm bedeni dondurmanın bedeli 150 bin, yalnızca başı dondurmanın bedeli ise 80 bin dolar. Ödeme kolaylıkları da sağlanıyor. Önce bir hayat sigortası yaptırıyorsunuz. Sigortanızın primlerini ölene dek düzenli olarak ödüyorsunuz.
Ölümünüzden sonra kalacak olan toplu para yakınlarınıza ödenmiyor, bir miktarıyla dondurulma masrafları karşılanıyor. Geri kalanı ise faiziyle birlikte yeniden hayata döneceğiniz, yani buzların çözüleceği güne kadar sizin adınıza biriktiriliyor. Türkiye'den giden Güner Kuban, bu uygulamayı "Artık kefenin de cebi var" diyerek özetliyor.
Anlaşma imzaladığınız firma size bir bilezik ya da kolye veriyor. İçinde, beklenmedik bir şekilde ve yerde ölürseniz sizi bulanların nereye başvuracağı yazılı oluyor.
Kaynakça: http://blog.milliyet.com.tr/buz-icinde-230-olu-dirilmeyi-bekliyor-/Blog/?BlogNo=358153

Dondurulup Tekrar Yaşama Dönmek Mümkünmü?




Kendini dondurtmak. Birçoğunuz bilim kurgu filmlerinde görmüştür. Fakat çok az kişi bilmektedir ki kendini dondurma olayı gerçekten uygulanmaktadır. Hatta 1967’den beri. Sözlük anlamı insanların bilinmeyen bir gelecekte çözülmek üzere dondurulması olan cryonics terimi ilk olarak 1965 yılında kullanıldı. Ancak ilk kez Neil R. Jones 30’larda yazdığı bir romanda insanların dondurulmasından söz ediyordu.

  Dünyada dondurulan ilk kişi 73 yaşında akciğer kanserinden ölen Amerikalı psikolog James Bedford’dı. 1967’den beri donmuş bir şekilde çözüleceği günü bekliyor. Evet “akciğer kanserinden ölen” dedim. Zira; filmlerde gördüğümüzün aksine cryonics sadece öldükten sonra uygulanabiliyor. Eğer klinik ortamda dondurulma vesilesiyle biyolojik ölüm gerçekleştirilseydi projenin başarı şansı daha yüksek olabilirdi. Fakat yasal olarak sizi klinik ortamda öldürmeleri mümkün olmadığı için ancak öldükten sonra işlemlerinize başlayabilirler. Ama üzülmeyin! Şirketler öleceğinizi hissettiğiniz zaman bi’ telefona kapınızdalar(sıkın dişinizi). Peki bu dondurma işlemi nasıl yapılmaktadır?
  Ölü beden önce buz kalıplarıyla soğutuluyor ve göğüs kafesi açılarak vücuttaki kan damarlardan çekiliyor. Yerine -50 derecede gliserol enjekte ediliyor. Vücuda yayılımı sağlanan solüsyon vücut ısısının da eksi 50 dereceye düşmesini sağlıyor. Hücre çevresindeki yağların buzdolabında kalmış birkaç günlük yağlar gibi buruşmaması için de hasta içi sıvı nitrojen dolu büyük metal silindirler içerisinde, -196 derecede korunuyor.
İnsan bedeni, önlem alınmadan dondurulursa buz kristalleri hücrelerin çevresini sarıyor ve su kaybına sebep oluyor. Gerilen hücre zarı yırtılıyor ve hücre parçalanıyor. İşte bunu engellemek için gliserol gibi donmayan kimyasallar kullanılıyor.
Gel gelelim bu işin masraflarına: Efenim 2 çeşit dondurma paketi bulunmaktadır.
1) Tüm vücudunuzu olduğu gibi nitrojenin güvenilir kollarına bırakabilirsiniz. Bunun maaliyeti 150-200 bin $’dan başlamaktadır.
2) Bir gün tek hücreden beden yapılabileceğine inananlardansanız -ya da fazla parası olmayanlardan- sadece kafanızı dondurursanız 80 bin $’ı gözden çıkarmanız gerekmektedir.
  Ödemede kolaylık da sağlanıyor. İlk önce bir hayat sigortası yapıyorsunuz. Öleceğiniz güne kadar sigortanızın gerekli ödemelerini yapıyorsunuz. Hayat sigortanızın ölümünüz sonrası para transferini şirkete bağladıktan sonra rahatlıkla ölebilirsiniz. Siz öldükten sonra dondurulma paketiniz kadar olan meblağ hayat sigortanızdan anlaştığınız cryonics şirketini veriliyor. Geriye kalan parayı da eğer isterseniz şirket sizin adınıza diriltilinceye kadar saklıyor. Eğer dirilebilirseniz kefeninizin cebinde götürdüğünüz paranın faizleriyle bile bilinmeyen gelecekte kendinize konforlu bir yaşam kurabilirsiniz.
  İyi hoş da ölmek bile Amerikalı’ya güzel! Cryonics şirketlerinin hepsi Amerika’da konuşlanmış durumda. Kontrol dışında veya ülke dışında ölürseniz diye isteğinize bağlı olarak size bileklik veya kolye veriyolar. Bunların arkanızda ölümünüz durumunda bedenin acil bir şekilde nereye gönderilmesi gerektiği belirtiliyor. En büyük cryonics şirketi ABD’li Alcor Life Extension Foundation. Onu American Cryonics Society, Cryonics Institute ve Trans Time takip ediyor. Bu şirketlerde dondurulmuş olarak bir gün diriltilmeyi bekleyen toplam 230 “hasta” bulunuyor. Öldüğünde dondurulmak üzere anlaşmaya imza atmış insan sayısı ise 1000’i geçmiş durumda.
  Sadece Alcor’da; 111 insan nitrojen dolu silindirlerin içinde bekliyor.  Bunlardan 76’sı sadece kafasını dondurtan kişiler. Geriye kalan 35’i ise tüm vücudunu dondurtanlar. Ayrıca ölmesi durumunda dondurulmak üzere Alcor’la anlaşma yapmış olan 974 cryonics adayı bulunmakta. Bunların yanında 33 tane evcil hayvan dondurulmuş durumdadır. Fakat onlar sahiplerine göre daha şanslılar. Hayvanlar 60 dakika süren klinik uyutma yöntemiyle ölü durumuna geçiyorlar. Beyin oksijensizlikten hasar almaya başlamadığı için dirilme konusunda en şanslı olan onlar.
  Hatta cryonicsi kurgu olmaktan çıkarabilecek bir deney yapılmış durumda. Dr. Paul Segal’in 1992’de American Cryonics Society’nin sponsorluğunda California Oniversitesi’nde yaptığı şu meşhur deneyden söz ediyorum. Dr. Segal beagle cinsi sevimli köpeği Miles’ı dondurup tekrar diriltmeyi başarmış ve bu deney cryonicsist bilim insanları için o günden beri büyük bir ispat olarak sayılıyor. Miles kanı çekildikten sonra doldurularak öldürülmüş, 70 dakikalık klinik ölümün ardından kanı tekrar damarlarına enjekte edilerek oda sıcaklığına geri getirilmişti. Üç buçuk yaşındaki köpek hayata geri döndüğünde tüm karakteristik özelliklerini olduğu gibi taşıyordu, alışkanlıkları ve huyları değişmemişti. Bu, dondurulan insanların bir gün yeniden canlandırıldığında hafızalarının yerinde olacağına ispat olarak gösteriliyor.
Walt Disney ve Tito’nun da incelemek için şirketten doküman istediklerini ancak kontrat imzalamadıklarını söylüyor American Cryonics Society yetkilisi Jim Yount. Böylece yıllardır ortada dolaşan “Walt Disney kendini dondurttu.” dedikoduları da rafa kaldırılmış oluyor. Ama şöyle bir durum da göz ardı edilemez. Cryonics şirketleri hasta isimlerini istedikleri takdirde gizli tutabiliyor. Yani kendini dondurtmuş olsa dahi formalite bir mezar yaptırmış olabilir. Sonuçta o kadar parası olan bir insan cryonicsin umut vadediciliğini (yalan ya da gerçek en azından bir umut) inceledikten sonra en azından bir şansını denemeyeceğini düşünmüyorum. Yani bir gün yol da Walt Disney’i görürseniz ahan da Soner demişti diye bir selamımı iletiniz efenim. 
Türkiye’den ise 16 kişi ölümü durumunda dondurulmak üzere bu şirketlerden biriyle anlaşmış durumda. Bunlardan birisi Çerkez Ethem’in yeğeni olan Güner Kurban, yapılan röportajda ise şu sözleri sarfediyor:
“Ben diğer insanlar gibi yaşamaya çok meraklı olduğumdan, hayatımı sürdürmek istediğimden dolayı imzalamadım bu anlaşmayı.
Tek istediğim kısa bir süreliğine de olsa gelecekte dünyanın nasıl olduğunu görebilmek. İleri teknolojinin gelişimini, ışınlanmanın, zaman makinesinin icat edildiğini, insanların beyin kapasitelerinin yüzde 100’ünü kullanmaya başladıklarını, diğer güneş sistemlerinin keşfedildiğini görmek istiyorum. 80 yıl içerisinde, dondurulan insanların yeniden hayata döndürülebileceğine inanıyorum çünkü nano teknoloji inanılmaz ilerliyor. Hatta iste-diğiniz yaşta uyanabileceksiniz. Ben 17 yaşımda uyanmak istiyorum. 50 yılda bir, birkaç haftalığına uyansam yeter bana.”
Dünyada ilk canlı olarak dondurulacak kişi olmayı hedeflediğini söyleyen Kuban, “Artık yaşam sevinçlerim azalmaya baş-ladı. Yaşlılığın tuzağına düşmek istemiyorum. İnsanlar ruhlarıyla beraber yaşlanıyorlar ama benim ruhum hâlâ 17 yaşında. Biraz daha yaşarsam zaten gençleri kıskanmaktan öleceğim. O nedenle işlerim bitince bunlardan biri Çerkez Ethem’in hayatını yazdığım kitap elden ayaktan düşmeden Kolombiya’ya gidip ötenazi yaptıracağım. Ardından da dondurulacağım.” diyor.

Cryonics’in Uygulanmasındaki Sorunlar

– Resmi olarak ölü sayıldığınız için şirketin sizin adınıza sigortadan artan parayı saklaması hukuki sorunları da beraberinde getiriyor.
– İnsanlığın gelişme hızı git gide ivme artırarak devam ediyor. Son 100 yıldaki gelişmenin ondan önceki 1000 yıllık gelişmeye eşit olduğu söyleniyor. Yani siz 200 yıl sonra uyandığınızda kendinizi o Dünya’nın maymunu gibi hissedebilirsiniz.
– Gelecekteki yeni topluma, sisteme ayak uydurabilmeniz için tekrar eğitilmeniz gerekecek.(Tuvalet yapımı bile dahil)
– 100 yıllar sonra Alcor gibi firmalar iflas edebilir. Böylece resmi olarak ölü olduğunuz için fişlerinizin çekilmesinde devlet tarafından hiçbir sakınca görülmeyecektir.
– Şirket kontrolü dışında öldüyseniz işlemler en iyi ihtimalle saatler süreceğini düşünürsek. O derecede hasar almış bir beyni -hafıza bilgilerini de koruyarak- 1000 yıl sonraki teknolojinin bile kurtaramama ihtimali var. Türkiye gibi bir ülkede ölmekten bahsetmiyorum bile. Gerekli protokollerin ayarlanıp uçağa bindirilip cesedinizin ulaştırılması en az 1 gün sürecektir.
– Mezun olduğunuz okul sistemi, aldığınız diplomalar, sertifikalar geçerliliğini koruyacak olması çok düşük ihtimaldir. -Cryonics yaygınlaşıp dirilenlere özel bir sistem uygulanırsa işler değişir tabi.-
  Ekşi sözlükte gördüğüm üzere(ben bulamadım) Alcor’un FAQ(Sıkça sorulan sorular) kısmında; -Dindarları da tongaya düşürmek için- öldükten 15 dakika içinde dondurulursa ruhunda bedenle birlikte dondurulacağı gibi ifadeler yer alıyormuş. Bu tip durumlar cyronicsin işe yarayabilirliğine leke sürmektedir. Eğer paranız bolsa ne kaybedeceğim ki diyerek bu işlemi uygulamanızda hiç bir sakınca yoktur tabi ki. Ama orta gelirli birisiyseniz hayat boyunca ödediğiniz sigorta primleri bir umut tacirliği uğruna, bir hiç uğruna gidebilir.
  Koskoca Alcor Life Extension Foundationun nitrojen tanklarının üstünde bile asma kilit görünce insan soğumuyo değil fikirden.-olaydan soğutarak ayrı bir ön dondurma politikası uyguluyolardır belki- Ne biliyim insan bilim kurgu filmlerinden mütevellit basınçlı “cupssss” sesiyle açılan silindir kapaklara özeniyor.
  Yazının başında yaşlılığı durdurmaktan bahsetmiştim. Kim bilir belki cryonics sayesinde 100 yıllar sonra canlandığımızda -belki altın çağ teknoloji bize sürpriz yapıp bu süreyi 70-80 yıla indirir- sentetik olarak telomeraz enzimi üretimi başlamış olur. Böylece istediğimiz yaşlara kadar gençleşmenin önü açılır ve yeterince dikkatli olduğumuz sürece -benliğimizi sibernetik sisteme aktarana kadar- kısmen ölümsüz sayılabiliriz.
Kaynakça: http://www.sonerabay.com/cryonics-kendini-donduran-insanlar/